Kerim Amcam Bir Derya Kaptanıydı

 

İsmail Yılmaz (Gomanlı)

 

Eskiden Anadolu’daki ırmakların üzerinde köprüler yok iken ilkbaharda yani suların taşkın olduğu zamanlar karşıdan karşıya geçiş kelek ile sağlanmaktaydı. Bu yazıdaki maksadım kelek’i ve kelekçi Kerim amcayı gençlere tanıtmaktır.

 

Kelek her biri iki metre kare ebadında altlarında batmayı önlemek için şişirilmiş dörder adet küçükbaş hayvan derisi bulunan iki çitten oluşmaktaydı.

 

Bu çitler biri birinden ayrılır her birini bir kelekçi sırtına alarak iskeleye getirir iskelede ikişer metre uzunlukta iki sırık yardımı ile biri birine eklenirdi. Kerim amca önce kendi tarafının sırığını iyice bağladıktan sonra aynı zamanda damadı da olan yardımcısı Hüseyin amcanında bağladığı sırığı her seferinde kesinlikle kontrol ederdi. Ben o zaman ilkokul öğrencisiydim. Kepur’da evimiz olduğu için ilkbaharda yaylaya giderdik dolayısıyla Ben kepur’a sık sık gider gelir ve normal olarak Kelek ismindeki vasıtaya en çok binenlerden biri idim. Kerim amcanın kendini bu kadar işe vermesi hep dikkatimi çekerdi.

 

Kerim amca kelek’e insanları bindirirken şöyle bi boylarına poslarına bakar herkese nerde oturması gerektiğini salık verir kelekin dengede kalmasını sağlardı. İki kelekçi ön köşelerde arkaları yolculara dönük diz-üstü çöker her birinin elinde yekpare ağaçtan kürek olurdu. Bu kürekler yardımı ile kelek-e yön verilir ve yola çıkılırdı. Kelek suyun taşkın zamanlarında ırmağın ortasına geldiğinde dalgaların etkisiyle bir-bir buçuk metre inip kalkardı. Korkanlar ya Bismillahhh ya Bismillahhh çekerdi. Ben kelek’e çok bindiğim için bundan çok fazla keyif alırdım. Kelek hoplayınca Kerim amca çocuklar babanızda annenizi böyle hoplatır der korkanların adeta sinirlerini yatıştırırdı. Dahası bunu gayet doğal ve rahat söylerdi.

 

Bütün bunlara rağmen şunu da özellikle belirtmeliyim ki; kelek çok ilkel ve tehlikeli bir ulaşım aracıydı. Peri suyu Erzurum’dan gelip Murat nehrine karışıncaya kadar yaklaşık 150 km lik bir uzunluğa sahiptir. Tabii tek kelekçi Kerim amca değildi. Yukarı Kiğı ilçesine doğru her 10 – 15 km de bir kelek çalışmakta idi. Zaman zaman kelek kazası – kelekten düşüp boğulan insanların haberlerini de almaktaydık. Benim en son şahit olduğum kaza 1969 yılı ilkbaharında oldu. Çakan köyü hizasında çalışan kelek’in dengesi bozulmuş , Çakan köyünden Şükrü Çelebi ve Koçyiğitler köyünden aynı zamanda annemin de kuzeni olan Şükrü Aram dengelerini kaybederek suya düşüyorlar. Şükrü Çelebi bir söğüdün dallarına tutunarak hayatını kurtarırken Şükrü Aram azgın sulara kapılarak boğuldu. Çevre köylerden gelen halkın da katılımıyla birkaç gün cenazeyi aradıysak ta bulamadık ve ben 24 Mayıs 1969 günü Mazgirt askerlik şubesinden sevk ile silâh altına alındım. Şükrü Aram'ın cenazesinin benden yaklaşık 10 gün sonra su kenarında bulunduğunu kardeşimden gelen bir mektupta öğrendim (o zaman bugünkü iletişim araçları nerde!!!) 

 

İşte bizim Kerim amcamız hayatı boyunca kelekçilik yaptığı halde can kaybıyla sonuçlanan hiçbir kazaya meydan vermedi. Sanki doğuştan bir kelekçiydi. Çocukluk hayalim ile onu keleğin üzerinde görünce Barbaros Hayrettin Paşa’ya benzetirdim.

 

Kerim amcam gururlu, gayretkeş ve sevecen bir insandı. Bütün hayatım boyunca en çok saygı duyduğum şahsiyetlerden biriydi.

 

Teman’da evinin hemen yanı başındaki kabrinde yatmaktadır.

 

Nur içinde yatsın Kerim Amcam…

 

 

10.06.2009 / Gomanweb

 

 

İsmail Yılmaz (Gomanlı) Tüm Yazılarına Bu Linkten Ulaşabilirsiniz >>>